Ana içeriğe atla

Authoritarianism on The Stage of World Political History

Authoritarian regimes are generally oppressive, authoritarian and authority-centred governments. In these regimes, usually one person or a group holds control over the political, social and economic spheres of society. The origins of authoritarian regimes extend to different periods and geographies throughout history. Authoritarianism: With its definition, history and representatives, it has an important place in the political literature.


Authoritarian regimes are systems of government that are unwelcome, oppressive, and generally held by a single leader or small group of political power. This leader or group usually tries to control the society by using rigid and authoritarian methods. In authoritarian regimes, civil liberties may be limited, opposition power is weak, freedom of expression may be restricted, oppositional views may be suppressed, and elections may be rigged or manipulated.

  

Authoritarian regimes first begin on the stage of history with the Roman Empire and similar states in ancient times. It continues with feudal kingdoms in the Middle Ages and totalitarian states in the modern period. In the 20th century, especially with the beginning of the Cold War period, the number of authoritarian regimes increased. In this period, authoritarian, oppressive and warlike regimes such as Adolf Hitler's Nazi Germany, Josef Stalin's Soviet Union and Mao Zedong's rule in China left painful and deep traces in world history. There have been many authoritarian leaders and regimes in world history, such as these leaders and their states. Some of these are those:

 

Adolf Hitler (Germany): Hitler, who ruled Nazi Germany between 1933-1945, ruled Germany with a totalitarian regime in order to realize his own idea, and with his racist ideology, he led to one of the most terrible genocides in world history. Together with the team he formed, he made black propaganda to the people he was in charge of, destroyed the opposition and caused people to lose their lives along with their freedom.

 

 Joseph Stalin (Soviet Union): Sitting in the seat of power of the Soviet Union between 1924-1953, Stalin controlled every aspect of society, silenced the dissidents and caused a large-scale terror. History shows Stalin, the winner of the war, more innocent in most sources; Although it makes Hitler, the loser of the war, look demonic enough to be censored, in reality both are innocent dictators who have killed millions of people.

 

 Kim Jong Un (North Korea): Kim Jong Un, who has been the leader of North Korea since his father Jong Il died in 2011, has made himself the only man in his country and is under a very tight control, follow-up and pressure, almost as if George Orwell's "Big Brother" in 1984 book continues to manage. North Korea is as dictatorial as those who do not cry at the funeral of Jong Un's father, the modern-day version of the previous two leaders, are threatened with imprisonment.

Yorumlar

Daha Fazlası

Ortadaki Doğu: Filistin

Ortadaki Doğu yazı serimin ilk bölümü olan bu yazıları kağıda dökerken; bir yandan da bölgede tam bir ay önce başlayan, yeni ve belki de son olmayacak çatışmaları televizyon ekranlarından takip ediyorum. Füze ıslıklarının kuş seslerini bastırdığı; Tank namlusuna karşı sapan tutan kadınların, çocukların, bahtsız toprakların ülkesi: Filistin. Filistin Kelimesi Filistin kelimesi, ilk olarak Romalılar tarafından kullanılıyordu ve bu geleneği İngilizler sürdürecekti. Filistin kelimesinin kökeni Yunanca "Filistinlerin yurdu" anlamına gelen "Philistia" sözcüğünden gelir. Antik Filistinliler, MÖ 12. yüzyılda güney sahilinde, Tel Aviv-Yafa ve Gazze arasındaki küçük bir bölgeyi ele geçirmiş ve bu bölgeye Antik Yunan yazarlar tarafından ilk kez "Philistia" ismi verilmiştir. Filistin adı, 2. yüzyılda Romalılar tarafından Suriye Eyaleti'nin güneyini tanımlamak amacıyla "Suriye Filistin'i" şeklinde kullanılmaya devam etmiştir. Filistin adı daha sonr...

Kısastaki Hayat; İdam

  Geçtiğimiz günlerde ancak hayvandan daha aşağı birinin yapabileceği bir cinayetin daha haberini okuduk. Gece sıralarında İzmir'in Gaziemir ilçesinde gerçekleşen olayda, maskeli ve kapüşonlu bir kişi olan Delil Aysal, evli ve 2 çocuk babası olan Oğuz Erge'nin kullandığı taksiye bindi ve onu vahşice katletti. Bu haber, son zamanlarda kamuoyunu çokça meşgul eden "eşkıyalıkların" nedeninin ve cezaların yetersizliğinin bir kez daha sorgulanarak gündeme gelmesine sebep oldu.  Yaşanan olayda Erge, kimsenin taksiye almadığı Aysal'ı "Hava soğuk, insanları yolda bırakmak olmaz." diyerek almıştı oysa. Bir süre taksiyi çeşitli adreslere dolaştıran Aysal, ineceğini söyleyip cebinden para alıyormuş gibi yaparak yanındaki ruhsatsız tabancayı çıkardı ve sonrası malumumuz.  Bu vahşi olay ilk değil ve görünen o ki eğitim ve adaletteki boşluklardan sebeple son da olmayacak. Bu olaydan aylar önce yaşanan, çoğumuzun kanını donduran İstanbul/Esenyurt'taki tekel bayii va...

Sovyet Sonrası Türk Devletleri̇ndeki̇ Gölgede Kalan Demokrasi̇

 Son yıllarına doğru kan kaybetmeye başlayan Sovyetler Birliği, 1991'in soğuk bir aralık gününde tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Mü acaba? Yoksa hala bir yerlerde Sovyet güdüsü hüküm mü sürüyor? Tam anlamıyla Sovyetler Birliği devam ediyor diyemem fakat Sovyetler Birliği'nin ardında bıraktığı otoriter rejim anlayışı çoğu Türk devletinde devam ediyor.  Her cumhuriyet demokrasi ile yönetilmeyebilir. Çoğunlukla birbirine karıştırılan cumhuriyet ve demokrasi kavramları esasında çok farklı olmamakla birlikte birbirlerinden ayrı şeyleri ifade etmektedir. Devlet başkanının soyuna dayalı olmayan bir yönetim biçimi anlamına geliyor cumhuriyet. Demokrasi ise yönetim biçiminde halkın egemenliğinin esas alınması anlamına geliyor. Kavramları basitçe öğrendiğimize göre vereceğim birkaç örnek yerinde olacaktır. Günümüzde Birleşik Krallık'ın yönetim biçimi monarşidir yani soya dayalı olarak hala krallık/kraliçelik devam etmektedir fakat bunun yanında halkın egemenliği birçok cumhuriyeti...

Erdoğan'ın Irak Ziyareti; Yeni̇ Jeopoli̇ti̇k Gerçekler

Geçtiğimiz günler, Orta Doğu için önemli bir haftaydı. Yaklaşık 12 yıl önce başbakan sıfatıyla gittiği Irak'a; bugün cumhurbaşkanı sıfatıyla gitti Erdoğan. Geçen bir günün bile birçok şeyi değiştirdiği Orta Doğu'da, 12 yıl bölge konjonktürünü epey değiştirdi ve bu da konuşacak birçok konunun olması demekti. Bu sebeple kabinenin yarısı ve kurmaylarından oluşan geniş bir heyetle, Irak'a basın diliyle adeta "çıkarma" yapıldı. Karşılıklı anlaşmalar, talepler dile getirildi. Irak denilince; savaş, istikrarsızlık, terör, kan, petrol geliyor aklıma. Son zamanlarda Türkiye-Irak arasında yoğun bir diplomasi trafiği görüyorduk. Geçtiğimiz günlerde bunun üst düzey bir ziyaretle tamamlanması, yukarıda saydığım akıllara gelen kötü çağrışımların değiştirilmek istendiğini gösteriyor bizlere adeta. Bir önceki 2012 ziyaretinin ardından geçen sürede, yeni jeopolitik gerçeklerin ortaya çıkması bu değişimin başlıca sebeplerinden. Şüphesiz bu sebeplerin başında ise Türkiye'nin ter...